Nikaragua
- Urala
- 31 May 2023
- 3 dakikada okunur
Uzun bir aradan sonra tekrar merhaba. Nikaragua'da son 2,5 ayım oldukça yoğun bir şekilde geçtiği için hikayemi yazmaya ve sizle paylaşmaya devam edemedim. Ancak bu sürede tamamen anda kalarak yaşamayı öğrendim, muazzam anılar biriktirdim, 1 aylık yoğun bir eğitimin ardından yoga öğretmeni oldum ve bolca seyahat ettim. Sizi daha da uzun bir süre habersiz bırakmamak adına anılarımı ve dünya üzerindeki bu cennet yeri bir video haline getirdim. Blogumu farklı kategorilere ayırdığımı göreceksiniz. Yolculuk Hikayesi'nde kronolojik olarak ruhani yolculuk hikayemi paylaşmaya devam edeceğim (biraz geriden geliyorum ancak arayı hayatı yaşamayı ihmal etmeden kapatacağım, kendime kendimi sonuç odaklılıktan kurtarma sözü verdim :) ).
Bunun yanı sıra cennetlik sözlerde okuduğum, kalbimdeki sonsuz sevgiyi uyandıran şiir ve yazıları denk geldikçe paylaşacağım. Bu yazının olduğu cennetlik yerlerde ise seyahat anılarımı ve dünyadaki cennet yerleri paylaşacağım. Cennetlik yerler köşesinin amacı cennetin dünyanın herhangi bir yerinde, politik ve ekonomik koşullardan bağımsız bulunabileceğini göstermek.
Nikaragua dünyanın batı yarım küresinin en yoksul ikinci ülkesi. Bir çok kişi uzun bir iç savaş sonrası ülkenin hala tehlikeli olduğunu zannediyor. Politik olarak ise ülkeyi son 17 yıldır aynı kişi yönetiyor. Ancak ben burada geçirdiğim son iki buçuk ay içerisinde bir kez olsun tehlikede hissetmedim. Gerek şehirde gerek şehir dışı yerlerde akşam yürürken bir kişi bile bana yan gözle bakmadı. En fazla sevimli bir gülümseme ile 'hola chica' diye selamlandım. Nikaragua doğası ve halkı bana yine yeniden azla ne kadar mutlu olunabileceğini, insanın yaşamak için, mutlu olması için çok da fazla şeye ihtiyacı olmadığını öğretti. Kağıt üzerinde aşırı yoksul olan bu ülkede sadece ana şehirlerde elle sayılır bir kaç evsizle karşılaştım. Şehir dışındaki yerlerde ise yoksul dediğimiz kişilerin kendi evlerini inşa ederek kendi evlerinin olduğunu, orman içersinde tertemiz bir havayı soluyarak yaşadıklarını, her gün muazzam bir gün doğumuna uyandıklarını, ağaçtan koparıp yedikleri tüm sebze ve meyvelerin ilaçsız, doğal ve besin deposu olduğunu, heryere ağırlıklı olarak yürüyerek ve bisikletle gittiklerini, çocukların hala sokakta özgürce oynadıkları ve yanlarında hiçbir yetişkin olmadan, güvende istedikleri gibi dolandıkları, çoğu yerlinin yüzünden gülümsemenin eksik olmadığını gördüm. Nikaragualıların kağıt paraları yok, ancak tertemiz havaları, kendi bahçelerinde yetiştirip pişirdikleri doğal yemekleri, güvenli sokakları, sımsıcak komşuluk ilişkileri var. Belki kağıt üzerinde dünyanın gözünde yoksullar ancak benim gözümde batı dünyasının bir çoğundan daha zenginler.
Burada geçirdiğim ilk iki ay boyunca sadece iki duvarı olan, diğer iki yanı tamamen açık, sadece sineklik olan bir kulübede uyudum. Yıldızları izleyerek, okyanusun dalga sesi ile ve ormandan gelen esintiyi üzerimde hissederek uyumaya, güneşin doğuşu ve kuşların, maymunların haykırışları ile uyanmaya alıştım. Sonrasında dört duvar arası bir odada uyumaya geri dönmekte gerçekten çok zorlandım. 2 ay sonra normal bir otel odasında uyuduğum ilk gece kapana kısılmış, kafeslenmiş bir hayvan gibi hissettim. Anladım ki doğa ile bütün uyumak ve uyanmak, doğanın ritme ile yaşamak insanın iyi olma hali üzerinde muazzam bir etkiye sahipmiş. Sabah 5de uyanarak güneşi selamlama alışkanlığıma devam ediyorum. Artık hemen hemen her sabah gün doğumu ile uyanıyor, güneşe minnetlerimi sunuyor, güneşe selam yogası ile vücudumu onurlandırıp sonrasında meditasyon ile güne başlıyorum.
Bu iki ay boyunca neredeyse sadece 10 parça kıyafet kullandım -bikinim, ince bir elbisem, şort ve tşörtüm, iki yoga taytım, bazen akşamları giydiğim bir iki elbise daha ve pijamam. Her gün batımını sahilden okyanusun üzerinden izledim ve sadece gün batımını izlemenin içimde ne kadar büyük bir mutluluk uyandırdığını keşfettim -üstelik her akşam izlememe rağmen etkisi hiç azalmadı. Hayvanlarla arkadaş olmayı, mecbur kalmadıkça (eğer bana zararı dokunmuyorsa) hiçbir böceği ve canlıyı öldürmemeyi ve her canlıya sevgiyle yaklaşabilmeyi öğrendim. Böylece odamda örümcek, böcek ve karıncalarla yaşamayı öğrendim. Kendimle doğada sessizlik içerisinde zaman geçirmeyi ne kadar sevdiğimi farkettim. Bu sessizlikte tanrı ile buluştuğumu farkettim.
Aynı zamanda doğadan ne kadar kopuk olduğumuzu farkettim. Senelerdir en sevdiğim şey olan çikolatanın yapıldığı kakao'nun bir meyve olduğunu hayretler içerisinde keşfettim. Kakao ile derin bir bağ kurdum ve bu nedenle şimdi kakaoyu uzun uzun anlatmayacağım, sonra kakao üzerine ayrı bir yazı yazacağım. Ancak kakao, kahve, taze sebze ve meyve gibi her gün tükettiğimiz yiyecekleri fazlasıyla kanıksadığımızı, modern dünyanın ve kapitalist sistemin ucuzlaştırdığı bu nimetlerin gerçek değerlerinin hayallerimizin çok ötesinde olduğunu öğrendim. Benim uyanıp bir bardak kahveyi sabah içebilmem için, sadece bir bardak kahvenin olabilmesi için doğanın ve bir çok insanın muazzam emeği olduğunu öğrendim. Bu emeği gördükten sonra artık yediğim ve içtiğim hiçbir şeyi elimden geldiğince kanıksamamaya söz verdim. Her yemek, kahve ve kakaodan önce 10 saniye gözlerimi kapatıp bu yemeği ve içeceği önüme getiren, emek veren her şeye ve herkese minnetlerimi kalpten sunmayı alışkanlık haline getirdim. Her gün duyduğum minnetle, kalbimin her geçen gün büyüdüğünü, sevgi ile dolduğunu ve gittikçe daha huzurlu ve mutlu bir insana dönüştüğümü farkettim. Mutluluğun ve huzurun, minnet ve şükranla doğrudan ilişkisini gördüm. Aslında ne kadar fazla şeye sahip olduğumuzu ve sahip olduklarımızın ne kadar değerli olduğunun farkında olmanın önemini keşfettim.
Bu paha biçilemez her bir ders için Nikaragua'ya ve yolculuğumun parçası olan herkese teşekkürü bir borç bilirim. Sonraki istikametim ise Kosta Rika. Burada bolca yalnız kalacağım için ruhani yolculuk hikayemin devamını yazmaya (en son Agni ile tanışmamda kalmıştık) ve sizinle paylaşmaya devam edeceğim. Şimdilik sevgi ile kalın.... <3

Amazing. Loving these videos. Gorgeous places that have survived in spite of the US's attempts to destroy them. ❤️
Who made the world?
Who made the swan, and the black bear?
Who made the grasshopper?
This grasshopper, I mean—
the one who has flung herself out of the grass,
the one who is eating sugar out of my hand,
who is moving her jaws back and forth instead of up and down—
who is gazing around with her enormous and complicated eyes.
Now she lifts her pale forearms and thoroughly washes her face.
Now she snaps her wings open, and floats away.
I don't know exactly what a prayer is.
I do know how to pay attention, how to fall down
into the grass, how to kneel down in the grass,
how to be idle and blessed, how to…
Deneyimlerin tek kelime ile harika.iyi huzurlu ve mutlu olduğuna çok sevindim.😘🥰😘👍🙏🏻🙏🏻🙏🏻